Korku olgusunu tanımlamak için tek bir cümle yeterli olmaz ancak yine de biz korkuyu; İrade ve mantıkla kontrol altına alınamayan, insanın içindeki tehdit hissinin hayat içerisinde yaşanılan tecrübeler veya yönlendirmelerle eyleme dönüşmüş hali diye tanımlayabiliriz.
Yani doğuştan gelen değil sonradan edinilen bir olgudur Korku!
Ben bir psikolog değilim. Bu alanda herhangi bir eğitim de almış değilim.
Ancak 1994'ten beri içinde bulunduğum profesyonel turizm hayatında yaşadıklarım, bu süreçte yaptığım gözlemler ve edindiğim tecrübelere dayanarak bu yazımda turizm sektöründeki korku olgusunu ve onu yönetenleri kaleme almak istedim naçizane.
Herkesin gizli veya aşikâr korkuları vardır. Kimi en yakınını kaybetmekten korkar, kimi işini vs. Lafı daha fazla uzatmadan sözü sektörümüzdeki korkulara ve bu korkuları yönetenlere getirmek istiyorum müsaadenizle.
Ortada bir başarısı, göz dolduran bir özgeçmişi, daha çocukluğunda kendisine aşılanan bir özgüven duygusundan yoksun veya günlük iş hayatında somut bir performansı olmayan kişiler konumlarını korumak için yapay gündem oluştururlar.
Bu kişiler çoğu zaman bir departman müdürü veya müdiresi olabileceği gibi orta seviye yönetici de olabilirler. Bu tip insanlar maalesef sadece kaos ortamında veya birilerinin işten çıkartılmasını sağlayarak, yönetim tarafından birileri uyarı aldığında iş hayatlarını idame ettireceklerine inanırlar.
Sanki tüm bunlar olmaz ise kendilerine gerek olmayacağını ve kovulacaklarını düşünürler.
Bu tanıma uyan insanlar her zaman mağdur rolü oynarlar. Her ne kadar yönetici olsanız da aslında onlara göre başında bulunduğunuz departmana göre sizler basit birer aşçı, garson, bahçıvan veya temizlikçisinizdir.
Bu duruma o kadar inanırlar ki artık bu hastalıklı düşünce üzerlerine adeta yapışır, ruhlarını esir alır ve yüz ifadelerine yansır. O yüzden insanlara selam dahi verseler küfür ediyormuş gibi algılanırlar çevrelerindeki insanlar tarafından.
Bu madalyonun korkuları yönetenler tarafı. Yani inandıkları uğurda savaşan ve kendilerince galip gelenler.
Asıl vahim tablo madalyonun diğer tarafında yani korku sahiplerindedir!
Bunlar genellikle; yatırımcı, CEO, genel müdür veya nadiren de olsa departman müdürü pozisyonunda bulunurlar. Bu kişilerin aslında korkuyu yönetenlerle tek ortak noktaları; Daha çocukluğunda kendisine aşılanan bir özgüven duygusu olmaması, mevcut konumlarına geldikten sonra istikrarlı ve göz dolduran bir başarı grafiği çizememiş olmalarıdır.
Esasında tüm zorluklara göğüs gerip, çok güzel işler yapmış ve bugün bulundukları konuma kadar gelmişlerdir. Ancak bu kaostan ve güvensizlik ortamından beslenenlerin aslı astarı olmayan yönlendirmeleri ile zamanla en yakınlarını tehdit olarak görmeye, başarıları çekememeye, ekipte aile ortamı sağlanmasını bile; ‘’Bu kadar samimi olurlar ise birbirlerinin hatalarını kapatırlar ve yarın benim arkamdan topyekûn iş çevirirler’’ olarak algılarlar.
Yavaş yavaş önce ekipleri ile aralarına mesafe koyarlar sonra da tüm ekip birer birer bu mevki sahipleri ile aralarına mesafe koyar.
Sonuçta mekanik bir iş ilişkisi yaşanır ve önce ekibi ekip yapan değerler sonra da ekip üyeleri birer birer kaybolur. Bu tarife uyan yöneticilerden tek ricam öz geçmişlerini mercek altına alıp düşünmeleridir. Orada görecekleri istikrar grafiğindeki eğriler ortaya çıktığında tespitimin ne kadar doğru olduğunu idrak edeceklerdir.
Sevgili okurlarım, yazılarımı hangi seviyeden kimlerin takip ettiğini çok iyi biliyorum.
Bunların bölgesel detaylı istatistiklerinin farkındayım. Bu tespitlerim belli bir dönem içindeki gözlemlerim değil yazımın başında da belirttiğim gibi 1994 ten bu yana yapmış olduğum gözlemlerdir. Amacım burada kimseye mesaj göndermek değil kesinlikle.
Lütfen her biriniz bu yazıyı okuduğunda kendi özgeçmişinize detaylı bakın ve neden artık bir önceki işletmede olmadığınızı sorgulayın. Kendiniz ayrılmış olsanız dahi sizi ayrılmaya iten sebeplerin ne olduğunu irdeleyin.
Bakınız iş hayatında iki yol vardır. Bugüne kadar edindiğim tecrübeler üçüncü bir yol olmadığını gösteriyor. Biz yöneticiler olarak her birimizin ayrı bir başarı hikâyesi vardır.
Ne zorluklara göğüs gererek bu günlere geldik çok şükür. Ancak burada yol ikiye ayrılıyor. Hangi yoldan gideceğimizi biz yöneticiler özgür irademizle seçeriz. Yolun ucu kötü bir noktaya çıktığında bunda ne Yüce Yaratıcı’nın bir suçu vardır ne kaderin ne de dünyanın.
Kimseye çamur atmaya gerek yok. Ben ucu tamamen bambaşka yerlere çıkan bu iki yolu Aidiyetçilik ve Hafiyecilik diye adlandırıyorum.
İş hayatındaki tüm olumsuzluklara rağmen; Aidiyetçilik yolunu seçen yöneticiler; Her daim pozitif, yapıcı ve yardımsever olup hem kendisinin hem de ekibinin mutlu bir şekilde çalışmasını, ekibinin işletmeyi kendi evi - işi gibi hissetmelerini sağlar ve onlardan en iyi verimi alıp bir başarıdan diğerine koşarlar.
Zorlukların üstesinden hep birlikte gelirler. Başarıda topluca sevinip, bunu hep birlikte çılgınlar gibi kutlarken, başarısızlıkta topluca üzülüp en iyi dersi yine hep beraber çıkarır ve tecrübe edindikleri hataları tekrarlamayıp geleceğe daha emin bakarlar.
Hafiyecilik yolunu tercih eden yöneticiler ise önce en yakınını dahi tehdit olarak görür, sonra bu tehditlerden teker teker kurtulma yoluna gider. Bu yol genelde mobbing yapmak yani yıldırıp pes ettirmektir. Her ne kadar itiraf etmese de görür ki gidenin yerine gelen de belli bir süre sonra tehdit olur kendisine göre. Hem kendisi hem de ekibi diken üstünde çalışır.
Geceleri rahat uyuyamaz. Önce iş hayatı sonra özel hayatı çıkmaza girer. Geriye dönüp baktığında istikrarsız bir yönetici özgeçmişinden başka bir şey de kalmamıştır ortada.
Korkuyu yönetenler mi?
Onlara bir şey olmaz. Onlar her koşulda ve her yerde yönetecek yeni korkular bulurlar kendilerine. Ta ki tuzak kuranların en hayırlısı devreye girene kadar!
Gelin şimdi bu yazının içeriğine her birimiz kendi penceremizden bakalım, hem iş hayatımıza, hem siyaset dünyasına hem de aile hayatımıza…
Ne görüyorsunuz kısmını yorumlar bölümünde paylaşırsanız çok mutlu olurum.
Not: Yazının sorumluluğu yazarına aittir. www.turizmajansi.com ile bağlantı kurulamaz; doğacak hukuki sonuçlardan site sorumlu değildir.
Yorumlar
Cengiz Şaylan
29 Haziran 2023, Perşembe 11:11
V. Ahmet PINAR
04 Temmuz 2021, Pazar 02:23
İlka Ay
14 Nisan 2021, Çarşamba 06:56
Dilek Genç
18 Mart 2021, Perşembe 06:00
Şükrü kırkık
27 Şubat 2021, Cumartesi 09:12
+ Yorum Yaz