Yazarlar (Turizm Meclisi)

Aynadaki kırıklar; seçimler bitti, utanç kaldı...

Handan Atamer Engin
Handan Atamer Engin
Kites Group CMO

Bölge temsilcilik seçimleri bugün nihayet tamamlandı; fakat geride önce bizim temizlememiz gereken bir görüntü kaldı. Bu, küçük bir “seçim gürültüsü” değil mesleğin itibarına çekilmiş derin bir çizik.

Çünkü bu koltuklar emanet. Öyleyken, bazı adaylar emaneti zafer kupası sandı; Ve o kupayı almak için sınır tanımadılar. Sınırlar aşılınca üslup bozuldu, üslup bozulunca fotoğraf da çirkinleşti.

Muratpaşa’daki fiziksel kavga o fotoğrafın en net karesi oldu. Bir meslek örgütünde yumrukların konuşması, kelimelerin susması… Kamera kaydetti, sosyal medya yaydı ve ekrandaki aynı soruyu çoğalttı: “Bu insanlar mı turizmi temsil ediyor?”

Ne var ki mesele yalnızca yükselen eller değildi. Dille tehdit yükseldi; ticaret, referans ve iş bağları üzerinden baskılar kuruldu. Dün aynı masayı paylaşanlar, bugün birbirini gözden çıkardı. Adına “rekabet” denilen şey, o anda meslek ahlakının budanmasına dönüştü.

Şimdi şu soruyu sormadan ilerleyemeyiz: Nedir paylaşılamayan? Bir unvan mı, fotoğraf karesindeki yer mi, bir imza yetkisi mi? Birkaç satır yetki uğruna yılların güvenini yakmak akılla açıklanamaz; burada olan, mantığın geri çekilip egonun direksiyona geçmesidir.

Oysa yıllardır “Turizm barıştır” diyoruz. İşte tam bu yüzden, önce içeride barışı kurmak zorundayız; aksi halde o söz duvarda asılı bir afiş olarak kalır. Bugün o afişin cilası kazındı ve altından kötü bir alışkanlık çıktı.

Dışarıdan bakanın gördüğü de bu: güvende erozyon, saygınlıkta azalma, işbirliklerinde geri çekilme. Turizm itibarla yürür; itibar çökerse, rakamlar da peşinden gelir. Sorun, yalnızca bugünün değil, yarının soframızdaki ekmeğinin de meselesi.

Peki ne yapmalı? Önce dili düzeltelim ki davranış düzelsin. Sertliği ilke sanan üslup yerine muhakemeyi ve nezaketi merkeze alan bir seçim kültürü kuralım. Adaylık rakibini küçültme sanatı değil; topluluğa verilmiş ahlaki bir söz olsun. O söz ancak şeffaflık ve hesap verebilirlikle değer bulur. Meydanda tehdit, ima, pazarlık ve kişisel çıkar değil; mesleğin ortak yararı konuşulsun. Üyeler de “hemen sonuç” peşindeki menfaati bırakıp “uzun vadeli itibar” bilinciyle saf tutsun. Sandığın etrafında yumruk değil ilke; slogan değil ölçülebilir iş; taraf değil omurga görelim. Bu bir yönetmelik paragrafı değil mesleğin kendini koruma refleksi.

Bu bütünün içinde, Genel Merkez ve Disiplin Kurulu’nun hızlı, şeffaf ve caydırıcı yaptırımları kilit rol oynar: ortak etik çizgiyi görünür kılar, söylentiyi ve kutuplaşmayı keser, iş ortaklarında güveni onarır, genç meslektaşlara “doğru davranışın standardı budur” der; böylece bir sonraki dönemde kavga değil, icraat yarışı konuşulur.

Gelelim son söze: Zarflar açıldı, isimler yazıldı, koltuklar doldu; fakat hakikat yerli yerinde duruyor, bu yarışı kimse sahiden kazanmadı. 

Seçilenler, seçilemeyenler, yarışanlar, destek verenler… Hepimiz aynı aynaya bakıyoruz ve parlayan bir zafer değil, içimize sinmeyen bir tablo görüyoruz. 

Bir gün bu kareye “işte o seçimler” diye not düşülecekse, şimdiden yazalım: Sandık bitti; sınav bitmedi. Sınavın adı: itibar. 

Artık kimse kimseyi işaret etmesin; herkes kendi payına düşen dersi alarak başlasın.

Koltuklar geçici, unvanlar geçici… Meslek kalıyor. Kalacak olana yakışır dili, tavrı ve etiği birlikte kurmak zorundayız; yoksa her seçimde elbette birileri “kazanır”, ama sektör yine kaybeder. Razı mıyız?

Bu süreci Kırmızı Şehir’in sıcağında değil, vicdanın soğuğunda izledim; uzak olsam da utancı yakından hissettim. Marakeş’ten bildiriyorum.

Yorumlar (0)