Geçtiğimiz yıldan beri yaşadığımız korona virüs salgını sadece sağlığımıza kast etmedi, aynı zamanda insanı insan yapan sosyal hayatımızı da yerle bir etti. Ağır ruhsal çöküntünün yanında ekonomik tahribata da yol açtı.
Pandemiyi kontrol altına alma çabalarının getirdiği yasaklar, çalışma hayatında kesintilere yol açtı. Çalışamadığı için devlet yardımına muhtaç kalan insanlar, sağlık harcamaları, üretim, satış ve pazarlama eksikliğinden kaynaklı dış ticaret açıkları ülkelerin birikimlerini yok etti. Yaşanan onca tahribattan sonra her şey sil baştan yeniden başlayacaktır.
Bu süreçte kesintiye uğrayıp çok büyük yara alan turizm sektörü de kendini yenileyerek tıpkı salgın öncesinde olduğu gibi eski günlerine geri döneceğinden hiç kuşkumuz yoktur. Zira milyonlarca insanın bu salgının yarattığı psikolojik yıkımı tedavi etmeye çalışacağını ve kendini bir an önce yeşilin, doğanın, denizin, eğlence ve dinlencenin kucağına atmak için fırsat kollayacağını biliyoruz.
Turizm gelirleri herkesin iştahını kabartıyor
Turizm sektörünün ülke ekonomilerine ve toplum refahına yaptığı önemli katkılar, salgın başlamadan önce fark edilmişti. Bu farkındalık, salgının yarattığı maddi ve manevi tahribatla beraber daha büyük önem kazanmaya başladı. Kısaca herkes kurtuluşu turizme de görüyor artık!
Dünya Turizm Örgütü’nün (UNWTO) salgın öncesi verilerine göre dünya turizm pazarı her yıl ortalama yüzde 4-5 civarında büyüyerek 1,5 milyar kişiye, turizm gelirleri bakımından da 1,2 trilyon dolar seviyesine ulaşmış olması bütün ülkelerinin iştahını kabartmıştır.
Birçok ülke turizm sektörünü lokomotif bir sektör olarak kabul etmeye başladı. Milli gelir üzerindeki faydaları, istihdama direkt ve dolaylı katkısı ve dış ticaret açıklarının giderilmesinde yarattığı etkiyle ekonomik kalkınmanın ve refahın anahtarı olarak görüyor. Bu kadar verimli bir sektörden pay almak için yapılması gereken ne varsa yapmaya çalışıyorlar.
Turizm iyiyse her şey iyidir!
Özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde turizm iyi giderse her şey iyidir, işler kötüyse diğer her şeyde kötüdür. Çünkü bu sektör, dinamik bir yapıya sahiptir ve o nedenle hem kendi içinde hem de ilintili olduğu diğer sektörlerin üretim ve gelişiminde çok önemli bir işlev görmektedir.
Turizm basit anlamda eğlence, dinlence, konaklama, gezi ve alışveriş gibi faaliyetlerin bir bütünü olarak adlandırılsa da ulaşım, inşaat, gıda, tekstil gibi birçok ana sektör ve bu sektörlere bağlı ara sektörler olmak üzere yaklaşık 50’nin üzerinde sektörün, üretim, dağıtım, istihdam ve kapasite gibi faaliyetlerine direkt ya da dolaylı etki ediyor.
Manisa Celal Bayar Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden Doçent Dr. İlkay Dilber Hoca tarafından 2007 yılında kaleme alınmış olan “Turizm Sektörünün Türkiye Ekonomisi Üzerindeki Etkisinin Girdi-Çıktı Tablosu Yardımıyla Değerlendirilmesi” adlı yayınında bu konuyu o kadar güzel anlatıyor ki.
İlgili yayında, ‘Turizm sektöründe meydana gelecek 1 birimlik talep artışının diğer sektörlerde 6,19 birimlik bir üretim artışı yaratacaktır” deniyor ve bu fikir birtakım bilimsel hesaplamalarla ortaya konuyor.
Turizmle ilgili çok önemli konuların değinildiği bu çalışmada yapılan saptamalar, benim yukarıda anlattığım ama aslında turizmciler olarak hepimizin çok iyi bildiği şeyleri adeta akademik bir dille doğrulamış oluyor. Yani turizm iyiyse her şey iyidir!
Hazır hocamızın bu değerli çalışmasına atıfta bulunmuşken bir parantez açarak önemli bir konunun da altını çizmek gerekiyor.
Türk turizm sektörünü her yönüyle ele alacak şekilde daha fazla akademik çalışmalara ihtiyaç vardır. Çünkü son kırk yıldır büyük bir başarı hikayesi yazmış olan Türk turizm sektörünün bilimsel bir dille anlatılmayı hak ediyor.
Ayrıca, iç ve dış faktörler nedeniyle bu sektörün her bir senesi diğer senelerinden farklı gerçekleşir. Bütün bu değişkenlikler de dahil turizmin her yönü bilimsel metotlarla incelenip analizleri yapılmalı ve turizme yön verenlerin önüne konulmalıdır. Bu tarz çalışmalar, sektörün geleceğini daha iyi planlayabilmek açısından çok değerli olacaktır.
Ülkelerin dış politika stratejileri arasında artık turizm de var!
Tüm dünyanın gözünü diktiği bir sektör haline gelen turizm sektörü ülkelerin dış politikalarında önemli bir başlık oluşturmaya başladı. Onun için turizmi artık sadece tatil olarak görmekten vaz geçelim!
Korona virüs salgını koşulları nedeniyle ekonomik olarak darboğaza girilmiş ve kaynakların maksimum verimlilikte kullanılması gereken bir dönemde turistin nerede ve nasıl tatil yapacağı çok önem kazanmaya başlamıştır.
Türk turizm sektörü olarak ana pazarlarımıza şöyle bir göz attığımızda hem Rusya ayağında ve hem de liderliğini Almanya’nın yaptığı Avrupa ülkelerindeki turizm hareketini yönlendirmeye çalışan hükümetleri görebilirsiniz. Sadece bu coğrafyada değil diğer bölgelerde de benzer durumları görmeniz mümkün.
Rusya, ülkesinden yurtdışına çıkmak isteyen yolcuları kendi tatil destinasyonu olan ve Karadeniz kıyısında bulunan Soçi’ye yönlendirmeye çalışıyor. Böylece yurtdışına çıkması muhtemel para kaynaklarının da ülke içinde kalmasını sağlamaya çalışıyor.
Yine aynı ülke, tatil için yurtdışına çıkmak isteyen vatandaşını dış politikadaki olası kazanımları için koz olarak kullanmaktan çekinmiyor ve bunu açık bir şekilde bir takım siyasi pazarlıklara malzeme yapıyor. Hem siyasal anlamda kazanım elde etmek hem de vatandaşının gideceği ülkeyi kendisi belirlemek istiyor.
Avrupa ayağına baktığımızda da farklı şeyler görmüyoruz. Mesela Avrupa’nın en fazla seyahat eden nüfusuna sahip olan Almanya, vatandaşlarına kendi ülke sınırları içinde tatil yapması için telkinde bulunuyor. Almanya ve onun gibi ülkeler bunu yaparken hem yurtdışı kaynaklı korona virüs temasını azaltmak hem de ekonomik olarak kaynaklarının içerde kalmasını sağlamayı hedefliyor.
Tüm telkinlere rağmen ille de güneşin bol olduğu Akdeniz kıyılarına gitmek isteyen vatandaşlarını İspanya ve Yunanistan seçeneklerine zorluyorlar. Eğer para ülke sınırları içinde kalmayacaksa bari Avrupa birliği sınırları içinde kalsın diye düşünülüyor.
Tüm hesaplar bunun üzerine olunca turizm sadece tatil olmaktan çıkıyor, ülkelerin dış politika konuları arasında stratejik bir argüman haline dönüşüyor. Diğer taraftan korona virüs salgınıyla beraber turizmle ilgili konuşmaların neredeyse tamamı ülke dışişleri bakanlığı temsilcilerinin kontrolünde gerçekleşiyor.
Kültür ve Turizm bakanlığının tek başına Türk turizm politikalarını oluşturması mümkün değildir!
Ülkemizin bulunduğu coğrafi koşullar gereği yurtiçinde ve yurtdışında oluşan intibaımız, demokratik gelişimimiz, hukuk ve insan hakları, göç politikaları, komşu ülkelerle ilişkilerimiz, onların diğer ülkelerle olan ilişkileri, savunma sanayi, üretim, ihracat ve diğer ticaret hamleleri uluslararası ilişkilerimizde çok önemli olmaya başladı.
Bunların tamamını bir bütün olarak düşündüğümüzde ne turizm sektörü paydaşları olarak ne de Kültür ve Turizm bakanlığının tek başına turizm politikalarımızı oluşturması mümkün değildir. O nedenle ülke olarak hem iç ve hem de dış politika stratejilerini belirlenirken turizm sektörünü hesaba katılarak hareket edilmelidir.
Gördüğüm kadarıyla hükümetimizde bunun farkına varmış ki, önceki Almanya ziyaretlerinde Dışişleri Bakanımız Mevlut Çavuşoğlu ile, son Rusya ve Almanya ziyaretlerinde de Cumhurbaşkanımızın sözcüsü İbrahim Kalın Bey, Kültür ve Turizm Bakanımıza eşlik ediyor. Muhtemeldir ki bundan sonra da böyle olacak. Zaten öyle de olmalıdır!
Böyle bir olay sadece bizim ülkemize özgü bir durum değildir. Artık her ülkenin dışişleri bakanlığı temsilcilikleri gittiği ülkelerle olan siyasi, sosyal ve ticari ilişkileri geliştirmenin yanı sıra turizm sektörüne ayrı bir özen göstererek iş birliklerini buna göre planlamaya çalıştıkları sıklıkla görülmektedir.
Nihayetinde, bir taraftan salgın öncesi dünya turizm pazarındaki iştah kabartan artışların olduğu bir durum varken, diğer taraftan salgınla birlikte ülkelerin tükenme noktasına gelen kaynaklarını daha efektif kullanma refleksi ile hareket edeceği bir döneme giriyoruz.
Öte yandan salgın sonrası normalleşme süreciyle birlikte insanların hem ruhsal hem de fiziksel travmalarını atlatmak için tatile çıkma isteklerini göreceğiz. Bütün bu karmaşaların içinde kendi yönünü bulmaya çalışan bir turizm pazarı olacağı aşikâr.
Hal böyleyken, önümüzdeki dönemde bu işten daha fazla pay almak isteyenlerin hem ticari rekabette ve hem de dış politika stratejilerinde sert bir mücadele içinde olacağına şahit olacağız.
Böyle bir mücadelenin farkında olan ülkeler, bir taraftan salgın sonrası rekabete hazırlanırken diğer taraftan bu işin en önemli ayağı olan turizm sektörünü maddi ve manevi yönden desteklemeye devam ediyorlar.
Artık turizm sadece turizm değil, hepimiz bunu net anlamak zorundayız, özellikle yönetenler!
Sağlıcakla kalın...
Not: Yazının sorumluluğu yazarına aittir. www.turizmajansi.com ile bağlantı kurulamaz; doğacak hukuki sonuçlardan site sorumlu değildir.