Hiç kimsenin uzun süre üstesinden gelemeyeceği hayal kırıklıklarıyla dolu bir yılı geride bırakıyoruz. Bu dönemde sadece işimizi kaybetmedik, aynı zamanda yakınlarımızı, meslektaşlarımızı ve neredeyse sağlığımızı kaybettik.
Hiçbir öngörüsü olmayan öyle bir kriz yaşadık ki bir yandan sağlığımızı korumaya uğraşırken öte yandan işimizi kurtarmaya ve pusulanın olmadığı bir ortamda kayıpları telafi etmeye çalıştık.
Başımıza geleceğini hiç düşünmeden ve televizyon ekranlarındaki programlardan izleyerek deneyimlediğimiz gerçek anlamda bir survivor yaşadık ve hala bu süreç devam ediyor. Omuzlarımızın kaldırabileceğinden fazla büyük bir ruhsal yorgunluk içindeyiz.
Korona virüslü yılı bitirip yeni yıl başlarken yeni başlangıçlar yapabilecek gücü bulabilecek miyiz? Salgın sonrasına hazır mıyız, neler yapmalıyız? Bugün bunları yazalım dedik!
İşimizi internet dünyasına sokmanın zamanı gelmiş
Dünyayı kasıp kavuran korona virüs salgını ile birlikte hemen her alanda olduğu gibi turizm pazarında birtakım alışkanlıkların değişme sürecine girdiğini biliyoruz. Değişim sürecinin ne yöne doğru evirileceğini ve ne şekilde nihayetleneceğini görmek için daha bir süre beklememiz gerekiyor. Ancak salgın sonrası turizm dünyasındaki değişime uyum sağlama süreci epey zorlu olacak.
Salgınla birlikte sürecinin dayatmasıyla internet hiç olmadığı kadar önem kazandı. Karantina sürecinde ihtiyaçlarımızın büyük bir kısmını internet üzerinden karşılar duruma geldik. Bu dönemde tanıtım ve pazarlama yöntemlerinde de hızlı bir değişim süreci yaşandı ve sanal turizm fuarları ön plana çıkarıldı.
Hoş salgın öncesinde de turizm ticaretinin er geç dijital platformlara hapsolacağını biliyorduk ama sektör olarak bu konuda nereden başlayacağımızı pek bilmiyorduk. Hala hazırda bugün bile aynı kararsızlıkların içindeyiz.
Seyahat acentacılığı meslek grubuna baktığınızda toplam acenta sayısının en fazla yüzde 20’si ticaretini dijital platformlara taşıyabilecek mesleki birikime ve mali altyapıya sahipken geri kalan yüzde 80’ın önümüzdeki dönemde oluşacak rekabet ortamından sağ salim çıkıp çıkamayacağı bile belli değil.
Birçok başarı hikayesi yazdığımız turizm sektörünün artık sanal alemde nasıl başarılı olacağı konusuna kafa yormak zorundayız. Aksi durumda sektör olarak post-covit sonrası yeni dünya düzeninde yerimizi alma konusunda zorluklar yaşayacağız ve belki de birçok şeyi ıskalayacağız.
Sektör olarak yeni bir plana ihtiyaç var
Turizmde dijital çağa uyum sağlama konusunun dışında diğer önemli bir konuda; etkileri daha birkaç yıl sürecek salgında kaybettiklerini geri almak isteyenlerin kıyasıya mücadelesini göreceğiz. Bu rekabetçi ortamda her şey daha da zorlaşacak ve çok yoğun baskı altında kalacağız.
Türk turizm sektörünün kayıpları toparlaması ve hak ettiği yere gelmesi için yeni bir çıkış planına ihtiyaç var. En ideal iletişim yöntemiyle sektör içi bilgi paylaşımını üst seviyelere çıkartma konusunda gereken özeni göstermeliyiz. Bütün bunları yapmanın yöntemlerinden biri de devletle sektörün bir araya gelerek ortak refleksler geliştirmesidir. Devlet adına bu işleri üstlenmiş olarak gözüken TGA ‘Ben yaptım, oldu bitti’ demeden sadece belli başlı kişilerle değil turizm sektörünün tamamıyla ortak hareket edecek bir ortam sağlarsa bu acımasız rekabet koşullarından galip çıkabiliriz.
Ayrıca, turizm sektörü de kendi içinde özeleştirisini yaparak, acentacılar, otelciler ve diğer tedarikçiler kendi aralarında adil bir kazanç ortamını sağlayacak adımları atmalıdır.
Sadece fiyatla rekabet ederek bu işin altından kalkabilir miyiz?
Fiyat ve hizmet kalitesi açısından Yunanistan ve İspanya gibi güçlü rakiplerle boy ölçüşecek durumda olduğumuz bir gerçek ancak ülke olarak salgını anlama, anlatma ve kontrol etme konusunda maalesef onların gerisinde kalıyoruz.
Elimizde rakiplerimizin de taktiriniz kazanacak şekilde başarıyla uyguladığımız güvenli turizm sertifikasyon programı olduğu halde meramımızı hedef pazarlara anlatma ve karşı tarafın güvenini kazanma konusunda ciddi eksikliklerimiz var. Artık salgınla mücadele için yeni tedbirler almak zorundayız.
Avrupa’nın aralık ortasından Ocak ortasına kadar yaklaşık bir aylık süreyle karantina tedbirleri aldığı bir ortamda bizim sadece hafta sonu karantinaları ile yetinmemiz turizm sektörünün geleceği için yeterli olmayacak gibi gözüküyor.
Salgınla mücadelede en önemli unsurlardan biri olan salgının seyri hakkındaki bilgilerin kamuoyu ile düzenli bir şekilde paylaşılması çok önemlidir. Ayrıca, yaygın şekilde günlük test sayılarının artması ve filyasyon tedbirlerinin çok katı bir şekilde uygulamaya konulması gerekiyor. 85 milyon insanı evine tıkamak yeterli değil, bununla birlikte pozitif vakaları çok disiplinli bir şekilde takip ederek kontrol altına tutmalı ve yeni bulaşmaların önünü almalıyız. Bütün bunları yaparken de olabildiğince açık ve şeffaf olmalıyız.
Hiç kuşku yok ki önümüzdeki yaz sezonun nasıl geçeceği yukarıda bahsettiğim konularla ilgili alacağımız tedbirlere göre şekillenecektir.
Bir taraftan salgının dayattığı değişimi yakalamak gerekirken öte yandan acımaz rekabet koşuları ile mücadele için hazırlıklı olmak zorundayız. Ve bütün bunların yanından mart ayına kadar salgını kontrol atına alıp olağan seviyelere çekmeliyiz.
Yoksa geçen sefer olduğu gibi yine sınırların ve hava koridorlarının açılması konusunda kendimizi birtakım pazarlıkların içinde bulacağız. Ve belki de sırf bu yüzden sezonu geç açmak zorunda kalıp önemli avantajlarımızı ıskalayacağız.
Onca yaşanmışlıktan sonra her seferinde aynı yöntemlerle farklı sonuçlar almanın mümkün olmayacağı bilecek kadar deneyim kazanmadık mı?
Sağlıkla kalın,
Not: Yazının sorumluluğu yazarına aittir. www.turizmajansi.com ile bağlantı kurulamaz; doğacak hukuki sonuçlardan site sorumlu değildir.