Haftalardır kamuoyunu meşgul eden Kaz Dağları’nın çilesini hepiniz biliyorsunuz. Türkiye’nin oksijen deposu olan dağlarının adı “Kaz dağları” olunca birileri de bunu yanlış anlamış olacak ki, kazmaya başlamış! İşleri sadece “kazmak” olsa neyse!... Bir de işin içine siyanür girince ne dağ kalıyor ne toprak ne de ağaç. Kaz Dağları kaz gibi yolunuyor!
Hayvanlar çığlık çığlığa firar edip yuvalarından, otoyollara kadar iniyor. Adeta isyan ediyorlar insanoğluna.
Ağaçların, toprağın, hayvanların ve dağların çığlıklarını duyan koşuyor… Binlerce insan sel gibi akıyor dağlara doğru. Doğa uyanık, doğa isyanda! Bekliyor sesini duyacak birilerini. Köylü duyuyor, şehirli duyuyor, sanatçı duyuyor. Emekli, öğrenci, memur, turizmci, yerlisi, yabancısı. Kısaca herkes duyuyor, ama asıl duyması gerekenler duymuyor.
Doğanın çığlıklarını duymayanlardan biri de Türkiye Cumhuriyeti’nin Kültür ve Turizm Bakanı. Hani göreve geldiğinde ilk demecini Antalya’da verip artık “nitelikli” turizm yapmalıyız diyen “bizden biri”.
Hani turizm tanıtma ajansıyla otelcilerden ve acentecilerden toplayacağı parayla ülkemizin tanıtımını yapmayı planlayan turizmci bakanımızdan bahsediyorum. Aslında doğa söz konusu olduğunda ilk önce ayağa kalkması gereken kişinin, yani sayın bakanın bu konudaki tavrını çok merak ettim ve bayram tatili boyunca takip ettim. Sayın bakan birçok konuda konuştu, ama nedense Türk turizminin ana hammaddesi olan doğal güzelliklerin tahrip edilmesi konusunda tek bir laf etmedi.
Hatta Ankara’da büyükelçiler konferansında konuşurken ülkemizin güzelliklerinden dem vurup, bu güzel ülkeye turist gelmesi için büyükelçiliklerimize ne kadar önemli görevleri olduğunu anlatırken bile, son Kaz Dağları katliamı hakkında bir çift laf dahi etmedi veya edemedi.
Sahi umut bağladığınız o hariciye çalışanları ülkemizin yok edilmeye başlanmış doğal güzellikleri mi anlatacak? “Bakın burası bir zamanlar çok güzeldi, şimdi ranta kurban verdik” diyerek mi tanıtacaklar bu ülkeyi?
Kaz dağlarıyla beraber turizmin de oksijeni de yok ediliyor. Bu dağlardaki ağaçların kesilmesi demek, bitki ve hayvan yaşamı başta olmak üzere o bölgeyle birlikte çevre bölgelerdeki bütün ekosistemin etkilenmesi demektir. Burada ki ekosistemin bozulmasının etkileri Ege Bölgesi ile birlikte Akdeniz’e kadar da yayılarak devam edecektir. Maalesef böyle bir acı gerçek varken Türk turizminden sorumlu bir bakanlığın böyle sessiz kalması daha büyük bir acı değil mi?
Yıllardan beri yerlerde sürünen turizm reytingimize ve ülke imajımıza yeni bir sorun daha eklerken bu sorunun daha ne sonuçlar doğuracağını hiç hesap eden oldu mu? Belki birçoğunuz bilmez, yerlerde sürünen bir ülke imajı ile o ülkelerden incoming yapmanın ne kadar zülüm olduğunu. Hatta ülkenin Kültür ve Turizm Bakanı bile bilmez! Ne bilsin kendisi bu ülkeye incoming turizmi yapmıyor ki!
Söz konusu doğaysa bu işin siyaseti olmaz
Hangi siyasi görüşten olursa olsun söz konusu vatan toprakları ise buna herkes ses vermelidir. Bir zamanlar bu ülkenin evlatları düşmana çakıl taşını bile vermezken bugün ülkemizin topraklarını zehirleyen ve yaşanılmaz kılan her türlü yağmaya talana karşı durması gerekenler kulaklarını tıkamış gözüküyor.
Her zaman yaptığımız gibi olayı yine dış mihraklara yıkarız. Hani o dış mihrakların bizden başka işi gücü yokmuş gibi! Yine bizle uğraşırken yurt içinde ve yurt dışında gündem oluruz. Sanki ev sahibinin hiçbir hatası yokmuş gibi!
Ama benim umudum hala var. En büyük umudumda Sayın Cumhurbaşkanımızın olayı irdelemesidir. Zatıalileri bayramda helikopter ile Bodrumda yaptığı gibi birde kaz dağlarını yukarıdan gözlemlese hak verecektir. Bakın görün o zaman bu işe kulak tıkamış herkes en büyük doğa dostu(!) oluverecektir.
Ömrümün son otuz yıldan beri ekmeğini yediğim turizm sektörünün en önemli hammaddesi doğal güzelliklerimizin hangi amaçla olursa olsun yok olmasına gönlüm razı olmuyor. Bir turizmci olarak olaya kendi mesleki perspektifimden bakarken açıkçası içim yanıyor. Bir kesimin bu katliamlara bahane ararken diğer bir kesimin de sessiz kalmasına çok kızgınım! Sadece talan edilen doğal güzelliklerimiz için değil, bugün Türkiye’nin en önemli istihdam ve ihracat kalemi olan turizmin geleceği ve ülkemin geleceği tehlike altında olduğu için.
Sonuç olarak; hunharca katledilen doğamıza sadece doğa dostlarının değil bütün meslekler ve bu mesleklerin sivil toplum kuruluşlarının müdahil olması gerekiyor. En çokta turizmciler bu konuda ayağa kalkmalı ve bu katliamı durdurmak için mücadele etmelidir. Hem de hemen!
Yoksa gün gelir geç kalırız. Kanadalıların çıkardığı altınların kirlettiği dağların yüreğinden çıkan derelerin denizlerimizle kucaklaşmasıyla oluşan siyanür katkılı sahillerimizde “nitelikli” turistlerimizi bir güzel ağırlarız!
O turisti bulabilirsek tabii!
Not: Yazının sorumluluğu yazarına aittir. www.turizmajansi.com ile bağlantı kurulamaz; doğacak hukuki sonuçlardan site sorumlu değildir.
Yorumlar
AHmet mendik
18 Ağustos 2019, Pazar 02:43
+ Yorum Yaz