Otellerimiz doluyor, döviz giriyor, sayılar pozitif... Peki bu süreçte neler kazanıyoruz neler kaybediyoruz?
Sıkıntılı geçen birkaç yıldan sonra bu yıl doluluk oranlarımız beklentilerin üzerinde sonuçlanacak. Bu durum gerek işletme sahiplerini gerekse ülke ekonomisini olumlu anlamda heyecanlandırıyor.
Kırılımlarına bakarak neler olup bitiyor bir göz atalım isterseniz...
Oteller yıllık bütçelerini yaptıklarında, sepetlerini oluştururlar. Bu sepetlerde müşterileri kaynak ülkelere göre paylaştırıp dengelemeye çalışırlar. Daralan kaynak pazarlara ayrılan kapasite düşürülüp, genişleyen kaynak pazarlar ise arttırılarak, ülkeye geleceği düşünülen turistten, azami pay alma çabası ile satış ve pazarlama gerçekleşir. Matematiksel ve ekonomik bir hesap gibi görünen bu uygulamaların aslında bir de ürün ve marka konumlandırmak açısından önemi vardır. Bu noktada dikkat edilmesi gereken olgular aslında sonraki gidişatı da direk etkileyecek, uzun vadeli hesaplardır.
Olaya sahil otelleri açısından yaklaşıldığında BDT ülkeleri, Batı ve Kuzey Avrupa ülkeleri, Doğu Avrupa ülkeleri, Yakın Doğu ülkeleri ve iç pazar sepeti oluşturan ana pazarlardır.
Bu ana pazarlar arsında BDT ülkeleri ve Batı ve Kuzey Avrupa ülkeleri her daim taşıyıcı kolonlar olarak öne çıkmıştır. Diğer saymış olduğum pazarlar ise fiyat, doluluk ve zayıflayan taşıyıcı pazarları dengelemek üzere kurgulanmıştır.
Konu tamamen ekonomik gibi görünse de aslında başka alt başlıkları da içermektedir. Turizm endüstrisi işletmeler ve ülke açısından ekonomik bir tercih olarak görünmek ile beraber aslında toplumsal ve kültürel açıdan da çok önemli etkileşimlerin olduğu bir alandır. Turizm ve seyahat endüstrisi, ekonomik değerlerinin yanı sıra toplumların dillerine, kültürlerine, alışkanlıklarına ve hatta genetiklerine etki eden bir olgudur. Tarih boyunca seyahat ve turizm, gerçekleştiği bölgelerin; mimarisi, ekonomi dili, modası, dili, üslubu ve yerelle turist arasındaki insan ilişkileri (Arkadaşlıklar, dostluklar, evlilikler) turizm bölgelerinin ayrı zenginlikleri olmuştur.
Konuya bu çerçevede bakıldığında, turizm endüstrisinde pazarlama faaliyetleri yapılırken ekonomik tercihlerin yanı sıra kültürel etkileşimi de göz önünde bulundurarak, hangi milletler ile etkileşim içerisinde olmak istediğimizi tercih etmekteyiz aslında.
Otellerin yıpranma payları, cost kontrolleri, işletme karakterini ve personel tercihlerini dahi otelcilerimizin oluşturduğu pazar çeşitliliği sepeti belirler. Sadece otellerin değil, bölgelerdeki diğer esnafların bile ürün, dil ve müşteri yaklaşımlarını bu konular belirlemektedir. Tam da bu noktada turizm işletmeleri tercihleri ile yaşamayı öğrenmek veya kabullenmek durumundadırlar. Kolay olan koşan pazarların önünü açmak ve bütçe tutturmak. Zor olan ise asıl etkileşim halinde olunmasını istedikleri tercihlerin peşinden gidip, daralmakta olan pazarlarda daha fazla çalışarak ve harcayarak turizmi bahsettiğim pencereden görüp uzun vadeli hale getirmek olabilir.
Geçtiğimiz 30 yıl içerisinde bizi turizm liginde dünyanın en üst sıralarına yükselten çalışkanlık, iyi hizmet, müşteri memnuniyeti, F&B ve pazarlama gücümüzdür . Aslında millet olarak içimizde barındırdığımız bu dört ana unsurun insanlarımızda kristalize olup, turizm karakterimiz olarak ortaya çıkmasını sağlayan da yine ana taşıyıcı kaynak pazarların bizden talep ettiği standartlar ve pazarlama faaliyetleri esnasında gözlemlediklerimiz olduğu gerçeğini unutmamız lazım.
Üzüm üzüme baka baka kararır ve bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim ise konu ile ilgili ilk aklıma gelen ata sözlerimiz.
Kalın sağlıcakla,
Not: Yazının sorumluluğu yazarına aittir. www.turizmajansi.com ile bağlantı kurulamaz; doğacak hukuki sonuçlardan site sorumlu değildir.