Turizmde günü kurtarıyoruz belki. Ama aslında yapılması gereken geleceği kurtarmak.
Antalya’nın yöneticileri, iktidarın yanlışlarından ve hatalarından dolayı büyük zarar gören turizm sektörünü kurtarmak için bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Tabi yapılabileceklerin kısıtlı olduğu merkezi yönetimin tutum ve tavrının önemli olduğunun farkındalar elbette.
Sezonu zararsız kapatan sektör temsilcilerinin çok sevindirik olduğunu görüyoruz. Ama bu Türk turizmini kurtarmıyor. Sektör temsilcilerinin sevindirik olması kent yöneticilerinin koltuklarını kabartıyor, turizmi kurtardıklarını sanıyorlar.
Oysa hiç de öyle değil.
Rakamlara bakıp geçtiğimiz yıldan iyi olduğumuz yönünde açıklamalar yapılıyor. Ama yetkililer herşey yolunda gitseydi bugün sadece Antalya’ya gelecek turist sayısı ve giren döviz miktarı konusunu hesaplamıyor, bunu dile getirmekten kaçınıyorlar.
Eylül ayı sonu itibariyle Antalya’ya gelen Rus turist sayısında tüm zamanların rekoru kırılarak 3 milyon 376 bine ulaştığı açıklandı. Rakam güzel güzel güzel olmasına ama, turizm bölgelerinde ticaret yapanlara sorduğumuzda durum pek iç açıcı değil. İşletmeler yeterli personel çalıştırmadı, eski personeller yaz sezonunu işsiz geçirdi. Bu rakamın yaklaşık 70 bini bulduğu belirtiliyor. İyimser olanların verdiği rakam işsiz kalan turizm personel sayısının 60 bin dolayında olduğu.
Gelelim Avrupalı turistlere.
Antalya’da hemen herkesin gözü Avrupalı turistte. Özellikle de Alman misafirler en aranılan turist kesimi.
30 yılı aşkın bir sürede Alman pazarı geliştirildi. Dünyanın dev tur operatörleri ve charter uçak firmaları bile Alman seyahat pazarında Türkiye’nin geri plana düşmesi nedeniyle zarar ettiklerini dile getirmekten çekinmediler.
Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler birliği (AKTOB) Baykanı Erkan Yağcı, “Alman pazarını geri kazanmamız lazım” diyerek durumun vahametini anlatıyor. Duayen turizmci Hüseyin Baraner de bütün bir yaz Avrupa’nın her yerinde ilişkileri geliştirici bağlantılar kurdu, Türkiye pazarını canlı tutmaya çalıştı. Yeterince başarılı olamadı ne yazık ki.
Tüm bu gerginlik ve gerileme, ülkemizi yöneten siyasetçilerin tutumu nedeniyle olduğu bir gerçek. Onun da gerekçeleri vardır elbette. Onu burada yargılamak durumunda değiliz. Ancak, “Olmasaydı iyiydi” diyebiliriz.
Biz gelelim ‘gelecek için ne yapılıyor’ sorusuna... Düşüş yaşanan Avrupa pazarında ve başta Alman pazarında neler yapılacak, neler yapılabilir, bunların ele alınması gerekiyor. AKTOB’un Kasım ayında düzenleyeceği Resort Kongresi bunun belirleneceği bir toplantı olacaktır.
Peki Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu konularda yaptığı girişimler var mı? Ben hiç duymadım, duymuyorum da.
İktidarın politikalarına karşı birşey yapabilmesi elbette zor. Çünkü Avrupalı’nın gözünde Türkiye imajı oldukça kötü durumda. Bunun normale dönebilmesi için önce ülkemizdeki siyasi gerginliklerimizin sona ermesi veya en aza çekilmesi gerekiyor. Bu da bugün-yarın olacak iş değil.
Ülkemizde ‘Adalet’ konusunda sıkıntı yaşandığı için, Avrupalı seyahat edecek milyonlar, ülkemizi bir anlamda cezalandırıyor. Oysa hep söylüyorlar, ülkemizdeki otellerde tatil yapmayı çok seviyorlardı.
Onların insan hakları açısından gösterdikleri tepki, hayli etkili. Antalya’yı yönetenlerin bu gibi sorunları giderecek bir girişimde bulunması şimdilik mümkün görünmüyor.
Ama turizm sektörünün örgütleri 2018 yılında Avrupalı misafirlerin olmadığı bir sezon geçirmek istemiyorlar. 12 milyon turist hedefinin peşinden koşmaya şimdiden başladılar.
Ama onlar da biliyor ki işleri gerçekten zor. Beklenti, iktidarın Avrupa ile ilişkilerin normale dönmesi için gereken fedakarlıkları yapması. Özellikle çok sayıda gazeteci ve yazarın tutuklu yargılamalarının ‘Tutuksuz’ yapılması halinde önemli bir adım atılmış olacaktır.
Bu sağlanırsa hem turizmde yetkili bakanlıklar hem de sivil örgütler çok rahatlayacak ve turizmde 2018 olmasa da 2019 için eski güzel günleri yakalayabileceklerdir.
Günü değil geleceği kurtaralım.
Not: Yazının sorumluluğu yazarına aittir. www.turizmajansi.com ile bağlantı kurulamaz; doğacak hukuki sonuçlardan site sorumlu değildir.