6 Şubat sabahı merkezi Kahramanmaraş-Pazarcık’ta yaşanan depremden etkilenen on bir tane şehrimizin halkıyla beraber ülke olarak hepimiz ezildik.
Afetzede vatandaşlarımız, evini, yurdunu, yakınlarını, sağlığını ve geleceğini depremle birlikte kaybettiler.
Uzun yıllar akıllardan çıkmayacak bu dramı kâh deprem sahasında kâh televizyon başında birlikte hissettik. Depremzedelerin acılarıyla empati yaparak aldığımız nefesin utancıyla ezildik.
Asıl çalışması gerekenlerin sınıfta kaldığı bir felakette güzel ülkemin yürekli insanları yalnız bırakılmış depremzedelerin yardımına koştu. Ama az ama çok herkes elinden geleni yaptı.
Fakat beni en çok etkileyen şey turizm sektörü olarak gösterdiğimiz performanstı. Türkiye’nin aydınlık yüzü olan turizm sektörünün mensubu olmaktan bir kere daha gurur duydum.
Sektörün temel özelliklerinden olan organizasyon becerisi ve insani duygusu sayesinde yüzbinlerce afetzedenin barınma, yeme içme ve barınma sorunlarına hızlı çözümler sunarak yine üstüne düşeni yaptı.
Zaman çok çabuk geçiyor ve yaralar kabuk bağlamaya başladı. Daha 6 Şubat sabahı canını kurtarmayı başaranlar yakınlarını kurtarma derdine düşmüştü. Sonra cenazelerini bulup defnetme derdindeyken aradan geçen üç hafta değil bir ömür oldu.
Sadece depremzedeler için değil ülke olarak bağrımıza düşen bu ateş kolay kolay sönmeyecek ama şimdi yaşama tutunma zamanı. Yedirecek, içirecek, barındıracak daha nice hayatlar varken karalar bağlamaya devam edemeyiz. Hayat her şeye rağmen devam ediyor.
Turizm sektörünü bekleyen tehlikeler
Hem ülke olarak ve hem de turizm sektörü olarak karşılaştığımız sorunlara bakınca felaketler adeta üzerimizde yarışıyor. Son üç yılda önce pandemi ile başladık, sonra Ege ve Akdeniz’deki orman yangınlarımızla devam eden ve nihayetinde de yaşadığımız deprem felaketi ile acılarımız soğumadan üst üste devam ediyor.
Daha belimizi doğrultamadan yeni bir afetle ile karşılaşıyoruz. Bizler bütün bu felaketlere rağmen işimizi yapmaya ticaretimizi döndürmeye devam etmeliyiz.
Depremden sonraki son üç haftanın bilançosuna bakılırsa turizm sektörünün pandemi dönemine geri döndüğünü görebiliriz. Gerek yurtdışından ve gerek yurtiçinden gece gündüz enkaz görüntüleri seyrederek yaşanılan dramları yüreklerinde hisseden insanlar bu şartlarda tatil planlarını gözden geçirmeye başladı.
Büyük dramların yaşandığı bir bölgede tatil yapmak istemeyen insanlar tatil planlarını değiştiriyor ve başka yerlere yöneliyor. Haliyle ülkemize yönelik tatil satışları neredeyse durma noktasına geldi.
Hatay, Adana, Gaziantep, Adıyaman, Diyarbakır gibi turizm sektörü için çok önemli şehirlerimizde işler tamamen durdu. Oysa Türkiye’nin her bölgesinden buralara gastronomi ve kültür turu düzenleyen yüzlerce acentamız vardı.
Diğer taraftan afetzede şehirlerimizde faaliyette olan yüzlerce acentamız daha çok uzun süre iş yapamayacak gibi görünüyor. Zira depremin yarattığı yıkıntı sadece binalarla sınırlı kalmıyor, bölgedeki ekonomik ve sosyal yapıyı da çökertiyor. Haliyle canının derdine düşmüş insanları tatile götürmek mümkün olmayacak.
Şubat ve mart ayları için planlanan afet bölgelerinden çıkan veya afet bölgelerine yapılan bütün turlar iptal. Hem yaşanılan felaketin yaraları sarılmadan hem de Ramazan ayı olması nedeniyle Nisan ayında bir hareketlenme beklenmiyor.
Akabinde mayıs ayındaki seçim süreci bitene kadar Güney bölgelerinden çıkan veya Güney bölgelerine yapılan iç turizm hareketleri tamamen durmuş olacak. Tabii bütün bunlar iyimser öngörüler.
Bütün bu afetlerin yanında turizm sektörü için diğer önemli bir sorun maliyetler. Sektör yaşanan yüksek enflasyonun getirdiği yüksek maliyetlerle boğuşuyor.
Geçen yıl gerçekleşen bütçe maliyetleri ile bu senenin tahmini bütçe maliyetlerini karşılaştırınca bazı kalemlerde yüzde yüz bazı kalemlerde ise yüzde yüzden daha fazla artışların olduğu çok açık bir şekilde görülüyor. Ama karlılıkta aynı oranda artışlar mümkün görünmediği gibi tam tersi düşüyor.
Pandemi sonrası gerek yurtdışı ve gerekse yurtiçi piyasa koşullarına bıkınca bu tablodaki maliyet artışlarının tamamını satış fiyatlarına yansıtmak mümkün gözükmüyor. Hal böyle olunca maliyet artışları yılsonu muhtemel kârdan alıp götürüyor.
Büyük acılar dayanışmayla atlatılır.
Evet, dram büyük, dolayısıyla acımız da büyük ama daha büyük acıları görmemek için önce sorunları ortaya koymalı sonra da o sorunları çözmek için neler yapmamız gerektiğine bakmalıyız.
Büyük acılar, felaketler ancak ve ancak dayanışmayla atlatılır. Bir kısım vatandaşlarımız deprem sonrası yaşama tutunmaya çalışırken diğer kısım onlara yardım etmeye devam etmelidir. Bir başka kısımda ortaya çıkan sorunlar tartışmaya açıp çözümler üzerine odaklanmalı.
Turizm sektörü olarak yıllardır uğraştığımız bir sürü derdimiz varken yukarıda da değinmeye çalıştığımız üzere depremle birlikte yenileri ortaya çıktı.
Mesela, deprem sonrası oluşan psikolojisi ile ülkemizdeki herhangi bir turizm bölgelerimizdeki yapılara karşı duyulan şüphe önümüzdeki süreçte karşımıza çıkacak en önemli sorunlardan bir olacak.
İnsanlar tatil satın almadan önce yeme, içme ve konaklama yerlerinin deprem ve diğer olası afetlere dayanıklı olup olmadığını soracaklar mesela.
Özetle acentalarımızı bekleyen sorunlara değinmeye çalıştım. Ya sektördeki diğer paydaşlarımız?
Rehberlik, ulaşım, konaklama ve diğer turizm hizmetlerini sunan paydaşlarımızın da bir sürü sorunları var. Şu an bilmediğimiz, ama daha ortaya çıkacak yığınla sorunlarımız olacak belki.
Biz turizmciler olarak depremin sektörü üzerinde yarattığı ve hiçbir üyemizin tek başına altından kalkmasının zor olduğu koşullarla mücadele etmenin yollarını aramalıyız.
Onun içi başta TÜRSAB, TUREB, TUROFED gibi çatı turizm kuruluşlar olmak üzere tüm sektör STK’ları bu sorunlara kafa yormalı ve üyelerimize yol gösterici olmalıyız.
Daha fazla ezilmeden hızla normalleşmek için bunlar gerekli...
Not: Yazının sorumluluğu yazarına aittir. www.turizmajansi.com ile bağlantı kurulamaz; doğacak hukuki sonuçlardan site sorumlu değildir.