Dünyanın dönüşü hariç her şeyin durduğuna tanıklık ettiğimiz günlerden yok pardon koskoca 2 yıldan geçtik. Eski düzene dönemeyeceğimiz kesin. Yeni normal neyse onu da bir türlü anlayamadık ya zaten.
Günü kurtarma çabaları ile devam eden bir yolculuktayız. Süreç halen belirsiz. Bu belirsizliklerin içinde bir umuda tutunayım istiyorum sürekli.
Çünkü turizm umuttur, turizm keşfetmektir. Yeni maceralar, yeni insanlar, yeni kültürler ve yeniliklerle gelen bitmeyen bir değişim sürecidir. Değişime de karşı konulamaz. Değişmek gelişmeyi de beraberinde getirir. O zaman gelişmek için turizmden asla vazgeçemeyiz diyorum.
Diyorum ama her gün beni bu umutsuzluğa çeken bir girdaba direnmekten de yoruldum.
Hava şartları, kış koşulları hiçbirisi elimizde olan durumlar koşullar değil. Elbette bu kadarını anlayabiliriz. Bölgenin hava akımından tutun, kış koşullarına uygun olmadığı bile bile yapılan dünyanın en büyük havalimanı kısmını geçiyorum. Bile bile yapılan bir durumda en azından önlem alın, kriz yönetiminizi geliştirin, planlamalar yapın. O da yok. Dünyanın en büyük havalimanı, beklenen krizde, beklenen şekilde felaketle karşılaştı. Hiçbir önlem alınamadı, çaresiz kalındı. Hepsine tamam, hepsini anlayışla karşılayabilirim diyorum.
Diyorum da, istediği sadece WE NEED HOTEL (OTEL İSTİYORUM) diyen turiste…
Şimdi tam da burada TURİST kelimesini açmak istiyorum:
TDK’ya göre; bir ülkeyi ya da bölgeyi gezmek, görmek, eğlenmek, spor yapmak, kültürel ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak üzere, ikamet ettiği yerden en az 24 saat ayrı kalan ve gittiği yerde maddi harcamalar yapan kişilere denir.
Bizim kültürümüzde turist bizim için MİSAFİR’dir diyorum….
Her ne olduysa oldu, yönetilememiş de olabilir. İnsanların evlerinden uzakta, bilmedikleri bir ortamda, kötü hava koşullarından zaten tüm planları aksamışken, hayalleri yıkılmışken belki para da kaybetmişler, çoluk çocuk sefil olmuşlarken….
Son derece insani bir talebi yüksek sesle seslendirdiler diye ÇEVİK KUVVET’le müdahale etmek….
Ben buradan sonra kelime üretemiyorum…
Ayasofya’nın bir kararname ile camiye dönüştürüldüğü gün Sultanahmet'teki o kalabalık için yazdığım yazıda da sormuştum. SİZ OLSANIZ diye…
Dünya turizminde en çok tercih edilen 6.ülke olabilmek için, ülkemizi tanıtacağız diye biz seyahat acentesi meslektaşlarımla ömrümüzü verdik yollarda diyorum.
İhracattaki gibi %70'i ithalata dayalı olmadan, dışarıya döviz ödemeden, getirdiğimiz her turistin ülke ekonomisine katkısının cari açığı kapattığını, gelirimizin ekonomiye katkısının %100 yerli olduğunu diyorum.
30 milyar dolarlık otomotiv ihracatı yapmak için 20 milyar dolar ithalata gerek olmayan bir sektörüz 2019 yılı rakamları ile 34,5 milyar dolar gelir kazandırdık, hedeflerimiz büyük biz bu ülkenin ekonomisine katkı sağlarız diyorum.
Gastronomisi ile, kültürel değerleri ile, alternatif turizmi ile, yatçılığı ile, denizi ile güneşi ile, kayak tesisleri ile 12 ay biz bu ülkeye turist getiririz diyorum…
Bunun için çok çalışırız, yorulmayız, koştururuz diyorum…
Tek isteğimiz katkı vermiyorsunuz, destek olmuyorsunuz tamam da bari gölge etmeyin diyorum.
SON SÖZ: 9 delikli kurbağa oyununda, kafasını her çıkardığında kafasına darbe alan kurbağa gibi hisseden bir ben miyim?
Not: Yazının sorumluluğu yazarına aittir. www.turizmajansi.com ile bağlantı kurulamaz; doğacak hukuki sonuçlardan site sorumlu değildir.